BİSMİLLAH
Tarihin birinde Süryani Bülbül köyünü ziyaret etmiştik. Mardin’in en güzel köylerinden biriydi. Kiraz fidanı dikiminin önemli hususlarını hastalık ve zararlılarını, dikimden sonra neler yapmamız, sulamada, budamada nelere dikkat etmemiz gerektiğini anlatacaktık. Önce muhtarın evini ziyaret ettik. Getirilen ayranları içtik. Sohbet ettik. Bize kimse Süryani köyünü de projeye alın diye telkin etmemişti. Biz kendi irademiz ve teknik olarak bildiklerimizi aktarmak amacıyla bu köyü de listemize almıştık. Sonuçta bu ülkenin öz evlatlarıydı onlar. Yıllardır bu bölgede yaşayan asli unsurlarıydı. Onlarda bunun bilincindeydi. Mezarlıklarında yatanlar 1000 yıldır o mezarlıktaydı. Bu ülkeye vergi vermiş, bu ülkenin okullarında okumuş ve kültürüyle yoğrulmuşlardı. Ancak muhtarı kırgın gibiydi. Kendilerinin halen bu ülkede yabancı gibi hissettiren, hizmetlerden yeterince faydalanamamanın verdiği bir hayal kırıklığı içinde gördüm. Bunu direkt söylemeseler de, imalarından ve yaklaşımlarından anlamıştım. Öğrenmeye açlardı. Yaşça büyük olan muhtar bizzat fidan dikimi ve bakımını kendisinin yapacağını, bunu köylüye öğreteceğini söyledi. Bahçeye indiğimizde kurumuş haldeki bazı kiraz ağaçlarını gördük. Sorduk. Bu ağaçları size kim verdi? O da Tarım il müdürlüğünün bodur kiraz projesi kapsamında fidanları hibe ettiğini, ancak kuruduklarını söylediler. Demek ki devlet diğer köylere ne verdiyse onlar da aynı imkânları sağlamıştı. Ama tek eksik vardı. Fidan vermekle iş bitmiyordu. Fidanların yanına gidip köklerinden çıkardığımızda, kök bölgesinin dip kurtları ile zarar gördüğünü anladık. Bu zararlının yeni taze fidanlara saldırdığını size anlatmadılar mı sorusuna, Hayır! Cevabını aldığımda üzüldüm. Çünkü verdikleri fidanın fiyatı o dönem itibariyle bayağı fazlaydı.
Ancak, her şeyden önemlisi, o fidanlar kurumuş ve köylüler aşılı ve bodur kirazın yetiştirilmesi noktasında hayal kırıklığına uğramış, bir sonraki hamlenin önünde kara bulutların oluşmasını sağlamıştı. Biz her olumsuzluğa rağmen kuruma nedenlerini anlattık ve getirdiğimiz yeni fidanın dikimini anlatmaya koyulduk. Yeni fidanı dikmeden arkadaşımız üst ve kök budamasını yaptı, aşı yerini gösterdi, dikilecek çukurun genişliğini, aşı yerinin dikilirken hangi yöne doğru olacağını anlattı. Diktikten sonra toprağın nasıl sıkıştırılacağını, can suyunu ve bir sonraki suyu nasıl vereceğini arkadaşım, fidan kurdunun zarar vermemesi için neler yapılacağını da ben anlattım. Diğer fidanlar ile bu fidanın mesafesini, ikinci yılında nasıl budanacağını detaylı bir şekilde anlattık. Sıra geldi fidanı dikmeye. Arkadaşım muhtara sordu? Biz bu fidanı dikerken Bismillah! Diyoruz. Siz ne diyorsunuz? Muhtarın verdiği cevap hem anlamlı hem de düşündürücüydü. İslamiyet bu bölgeye gelmeden, burada Süryaniler yaşıyordu. Siz, Bismillah demeyi bizden öğrendiniz. Bu cevap hem düşündürücü, hem de farklı bir alınmışlığı içinde barındırıyordu. Vesselam! Yani bizde yapılacak hayırlı işlerde kendimize göre dini inanışları ve sözleri söyleriz. Bu sözleri söylemek sadece Müslümanlara has değil, anlamına geliyordu. Arkadaşım bozulmuştu. Hemen durumu idare etti ve fidanı toprakla buluşturdu.
Demek ki sorulan sorulara dikkat etmek gerekir. İşimiz sadece fidan dikimi ve eğitim olmalı. Yoksa bölgenin dinamikleri 1500 yıl öncesine gidiyor ve derin alışmışlıkları içinde barındırıyor. Bu alınmışlığın dini ve sosyolojik temeli var. Ama şükür ki yıllardır tüm dini toplumlar Mardin de barış ve kardeşlik içinde yaşamakta. Önemli olanı da bu.